RadyoNebi.Gen.Tr
Radyo Nebi Masa Üstü İslami Radyo Dinleme Programı

Radyo Nebi Masa Üstü Program İndirin.

Son mesaj - Gönderen: CeSuR - Salı, 04 Şbtruary 2014 22:36
Ce§uR'un Ayakları Dayanmak Korkağın Ayakları İse Kaçmak İçin Yaratılmıştır (((H.z. Ali)))
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.
04 Mayıs 2024, 09:46:33
Ana Sayfa Yardım Ara Giriş Yap Kayıt
Duyurular:


Sayfa: 1 2 3 [4] 5

 31 
 : 10 Şubat 2012, 00:40:21 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
“Siz yabancı (nâmahrem) kadınlara karşı iffetli olun ki, sizin kadınlarınız da iffetli olsunlar. Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler. Bir kimse kendisinden özür dileyerek yanına gelen kardeşini, ister haklı ister haksız olsun kabul etsin. Aksi hâlde cennette Kevser Havuzu’nun başında yanıma gelemez.” (Hâkim, IV, 170/7258)

Diğer taraftan yavrularımıza dâimâ güzel hitâb etmek ve onlara öfkeyle bedduâ etmemek îcâb eder. Bu husustaki şu misâl ne kadar ibretlidir:

Bir kişi Abdullah bin Mübârek Hazretleri’ne gelerek ona çocuğunun isyanından şikâyet ediyordu. Abdullâh bin Mübârek o kimseye:

“–Çocuğuna bedduâ ettin mi?” diye sordu. O zât:

“–Evet.” cevâbını verdi. Bunun üzerine Abdullâh bin Mübârek:

“–Çocuğun bozulmasına sen sebep olmuşsun!” dedi.

Diğer önemli bir husus da anne ve babaların, hiçbir zaman yavrularını kandırmamaları, onları dâimâ doğruluğa alıştırmalarıdır. Abdullâh bin Âmir

-radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Birgün annem beni çağırdı. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de evimizde bulunuyordu. Annem:

«–Gel de sana bir şey vereyim!» dedi. Allâh Rasûlü:

«–Ona ne vermeyi düşünmüştün?» diye sorunca, annem:

«–Ona bir hurma vermek istemiştim.» cevâbını verdi. Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Bil ki, eğer ona bir şey vermeseydin, sana bir yalan günâhı yazılırdı.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80; Ahmed, III, 447)

Peygamber Efendimiz diğer bir hadîs-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

“İyilik yapması için çocuklarınıza yardım edin. Dileyen kimse, (yardımcı olmak sûretiyle) çocuğundan isyan duygusunu çıkarabilir.” (Heysemî, VIII, 146)

Yavrularımızın terbiyesinde fiilî gayretlerin yanında onlar için dâimâ hayır duâda bulunmamız da îcâb etmektedir. Zîrâ bu iki hâlin berâberliği zarûrîdir. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- diyor ki:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- beni bağrına bastı ve: «Allâh’ım, bu çocuğa hikmeti öğret!” diye duâ etti.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 24) Rasûlullâh

-sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaptığı bu duâ berekâtıyla İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-, büyüdüğünde “Ümmetin âlimi” ve “Tercümânu’l-Kur’ân: Kur’ân’ın mânâlarını açıklayan müfessir” unvanlarına sâhip olmuştur.

***

Evlâdlarımızın terbiyesiyle alâkalı, selef-i sâlihînden bazı büyüklerin şu tavsiyeleri de ibretle okunacak kıymet ve güzelliktedir:

Ebû Zekeriyyâ el-Anberî şöyle der:

“Edep olmadan ilim, odunsuz ateş; ilimsiz edep de bedensiz rûh gibidir.”

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın oğluna yapmış olduğu şu vasiyetleri, aynı zamanda bizler için de büyük bir ibrettir:

“Ey oğul! Her şeyden önce Allâh’tan hakkıyla kork! Bütün emirlerini yerine getir! O’nun zikriyle kalbini ihyâ et! Allâh’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarıl! Eğer bu sağlam kulpa tutunursan Rabbinle aranızdaki bağdan daha kuvvetli hangi bağ bulunabilir?

Ciddî olarak ölümü an ve ölümü hatırlamakla kalbini dirilt. Her şeyin yok olacağını bil ve kalbine de, yoklukta karar kılacağını telkin et!

Bu tavsiyelerimi iyi dinle ve anla! Bil ki, her canlının ölümünü elinde tutan Cenâb-ı Hak hayâtını da elinde tutmuştur. Varlıklara can verip yaşatan, neticede onları öldürendir. Zenginleri fakir, fakirleri de zengin yapan O’dur. Her türlü belâyı ve hastalığı veren O, her belâya bir devâ ve şifâ bulan yine O’dur.

İlimde ne kadar ilerlersen ilerle, yine de bilmediğin çok şey olacaktır. Çünkü tefekkür sahasının dışında ve görme kudretinin ötesinde bulunan pek çok hakîkat vardır. Şâyet bunlardan birisine muttalî olabilirsen ve Allâh bazı hikmet ve sırları sana öğretirse sakın onu kendi kudretinle kazandığını zannetme! Bilâkis bunun için Yüce Rabbine sığın! İbâdetin O’nun için olsun, muhabbetin O’na olsun, korkun yalnız O’ndan olsun!

Hulâsa, dünyânın hayrı az, dirliği kısa, güler yüz göstermesi riyâ, yüz çevirmesi fâcia, lezzet ve visâli geçici, nîmet ve ihsânı fânî, günah ve vebâli ise bâkîdir... Şunu unutma ki, her fenâlığın başı mal sevgisi, hırs ve tamâdır. Bu kötü hasletler, senin kalbine yol bulmasın! Müttakî ol ki, perhizkârlardan olasın. Yâni dünyâ nîmetlerini asgarîde kullan ve onlara râm olma, Allâh yolunda infâk et!”

Şeyh Edebali Hazretleri’nin, oğlu yerine tuttuğu Osman Gâzî’ye tavsiyelerinden bir kısmı ise şöyledir:

“Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin, deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve îtibârın zedelenir...

Şu üç kişiye; yâni câhiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken îtibârını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir…

En büyük zafer, nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.”

Böylesine nâdide ve rûhânî tavsiyelerle hayâtına istikâmet veren Osman Gâzî de oğlu Orhan Gâzî’ye şu nasîhatlerde bulunmuştur:

“Oğul! Dîn işlerini her şeyden öne al! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, dîn ve devletin güçlenmesine vesîle olur! Bunun için âlimlere hürmette ve onların hakkına riâyette kusûr etme!..

Oğul! Benim hânedânımdan her kim adâletten ayrılırsa, mahşer günü Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefâatinden mahrum kalsın!

Sakın orduna ve zenginliğine mağrûr olma! Benim şu hâlimden ibret al ki, şu anda güçsüz bir karınca gibiyim. Hiç lâyık olmadan, Allâh -celle celâlühû-’nun birçok lutuflarına mazhar oldum! Sen de benim yolumdan yürü! Allâh’ın ve kullarının hakkını gözet! Senden sonra gelecek nesil, seni kendilerine örnek alsın! Her türlü işinde Allâh’a sığın, O’ndan yardım iste ve O’na ilticâ et!”

Babasından bu güzel ve hikmet dolu nasîhatleri alan Orhan Gâzî, oğlu Murad Hân’a nasîhatleriyle şöyle yol göstermiştir:

“Oğul, saltanatının ihtişâmına mağrûr olma! Unutma ki dünyâ, Hazret-i Süleyman -aleyhisselâm-’a bile kalmamıştır. O’nun da tahtı, âkıbet vîrân olmuştur. Zîrâ her dünyâ saltanatı fânîdir! Lâkin yaşanan hayat, herkes için büyük bir fırsattır. Allâh yolunda hizmet ve Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefâatlerine mazhariyet için bu imkânı iyi değerlendir!

Dünyâya âhiret ölçüsü ile bakarsan, onun, ebedî olan âhiret saâdetini fedâ etmeye değmediğini görürsün!..”

İmam Gazâlî -rahmetullâhi aleyh- de oğluna şu vasiyetlerde bulunmuştur:

“Ey oğul! İlimsiz amel olamayacağı gibi, amelsiz ilim de bir deliliktir. Bilmiş ol ki, bugün seni günahlardan uzaklaştırmayan, ibâdete yaklaştırmayan ilim, yarın da cehennem ateşinden uzaklaştırmayacaktır.”

Hulefâ-yı Râşidîn’den sonra beşinci râşid halîfe olarak kabûl edilen; ilim, irfan ve takvânın zirvesine çıkan ve İslâm târihine iki buçuk senelik hilâfeti ile en şerefli imzalardan birini atan Ömer bin Abdülaziz’in, halîfe olduğu günden itibâren çocuklarına karşı muâmelesi de değişmişti. Hilâfete geçtiği gün, halk büyük kalabalıklar hâlinde Ömer bin Abdülaziz’e biat ederken izdiham sebebiyle oğlu Abdülmelik’in elbisesi yırtılmıştı. Bunu gören Ömer, oğluna:

“–Evlâdım, git elbiseni diktir. Zîrâ bugünden itibâren belki bu elbiseden başka bir elbise bulamayacak ve buna muhtaç olacaksın!” demişti.

Ömer bin Abdülaziz, her gece kızlarına uğrar, hâl ve hatırlarını sorduktan sonra uyumaya giderdi. Bir gece yine onlara uğramıştı. Babalarının geldiğini duyan kızları, elleriyle ağızlarını kapatarak kapıyı açtılar. Ömer, yanlarında bulunan mürebbiyelerine, niçin böyle yaptıklarını sorunca, o:

“–Yanlarında mercimek ve soğandan başka yiyecek bir şey yoktu. Soğan kokusu sizi rahatsız etmesin diye ağızlarını kapatıyorlar.” dedi. Onların bu zühd, edeb ve hassâsiyeti karşısında Ömer bin Abdülazîz’in gözleri yaşardı ve kızlarına:

“–Kızlarım! Sizin çeşitli ve güzel yemeklerle dünyâ nîmetlerine tâlib olmanız, babanız için bir âhiret vebâli olabilirdi.” dedi.

Yine Ömer bin Abdülazîz hasta yatağında iken yakınları:

“–Senden sonra evlâdlarına, âilene Beytülmâl’den bir şeyler vasiyet et!” dediklerinde o:

“–Çocuklarım ya sâlih veya şerli kimseler olacaktır. Sâlih olurlarsa onların böyle bir şeye ihtiyâcı yoktur. Şâyet şerli olacaklarsa, zâten benim onlara bir şey bırakmam îcâb etmez. Her iki hâlde de buna lüzum görmüyorum.” demiştir.

Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh- oğluna şöyle vasiyet etmiştir:

“Yavrum! Namaz kıldığın vakit, onu kıldığın son namaz olarak düşün! Bir daha böyle bir namaz vaktine yetişeceğini ümit etme!..

Oğlum! Mü’min olan bir kimsenin iki hayırlı iş arasında ölmesi lâzımdır. Yâni mü’min bir hayırlı işi yaptığı zaman, ikinci hayırlı işi yapmak niyetinde ve kararında olmalı, araya kötü bir amel karıştırmamalıdır.”

Bütün bu îkaz ve nasîhatler, hem kendimizi hem de evlâdlarımızı rızâ-yı ilâhîye istikâmetlendiren mühim birer hayat düstûrudur. Bu düsturlar mûcibince, içinde yaşadığımız fânî âleme vedâ etmeden evvel, nefsânî arzu ve şımarıklıklar­dan vazgeçip ilâhî hesâba hazırlanmamız gerekmektedir. Bunun için de, canımızı nerede kullandığımızı, malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımızı, evlâdlarımıza ne kadar emek verdiğimizi, onların bizim için kıyâmet günü yüz akı mı yoksa yüz karası mı olacağını, velhâsıl her hâl ve hareketimizi, müsbet veya menfîliği itibârıyla, iyice tefekkür etmeye mecbûruz. Zîrâ âyet-i kerîmede:

“Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfât Allâh katındadır.” (el-Enfâl, 28) buyrulmaktadır.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünneti üzere bir çocuğun dînini öğrenerek âhiret yurduna hazırlık yapması ve neticede güzel bir ahlâka sâhip olması, hem kendisi hem de ebeveyni için dünyâ ve âhiret saâdetidir. Allâh Rasûlü’nün haber verdiğine göre:

“Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul:

«–Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi?» diye sorar. Cenâb-ı Hak ona:

«–(Arkanda bıraktığın) hayırlı ve sâlih evlâdın senin için istiğfarda bulundu, duâ etti» buyurur.”

(İbn-i Mâce, Edeb, 1; Ahmed, II, 509)

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 32 
 : 10 Şubat 2012, 00:39:27 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
Dünyâ; nîmetleri, muhabbetleri, emel ve hülyâlarıyla önümüze serilmiş geniş bir imtihan sahasıdır. Mal, mülk ve evlâd gibi dünyâya âit kıymetler de, âhiret sermâyesi yapılmak gâyesiyle tasarrufu bize bırakılmış imtihan mevzûlarıdır. Dolayısıyla dünyânın imkânlarını âhiret saâdeti için bir vâsıta hükmünde tutmak zarûrîdir. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Servet ve oğullar, dünyâ hayâtının süsüdür; bâkî kalacak olan amel-i sâlihler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (el-Kehf, 46)

Mâl, mülk ve evlâd, Hak yolunda sarf edildiğinde birer “zînet” olurken, hevâ ve heves uğrunda şuursuzca kullanıldığında “fitne” hâline gelivermektedir.

Bir mü’minin en yakın mîrasçıları kendi evlâdlarıdır. Onlara bırakılacak hakîkî mîrâs ise ebediyet zenginliğidir. Yavrularımıza fânî varlık ve lezzetleri değil; eskimeyen, solmayan ve tükenmeyen bir saâdeti mîras bırakmamız gerekir. O da, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bize emânet olarak bıraktığı Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’dir. Bu mukaddes mîrâsın evlâdlarımıza intikâlinde gösterilecek îtinâ büyük bir sadaka-yı câriye olurken, bunun ihmâli ise, her anne-baba için büyük bir âhiret felâketidir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:



“Ey îmân edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz!..” (et-Tahrîm, 6)

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mes’ûlsünüz… Erkek, âilesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’ûldür. Kadın, evinin çobanıdır ve sürüsünden mes’ûldür.” (Buhârî, Vesâyâ, 9) buyurarak anne ve babanın, çocuklarının terbiyesinde müşterek bir sorumluluğa sâhip olduklarını beyan etmektedir.

Diğer bir hadîs-i şerifte de:

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları güzelce terbiye edin!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3) buyrulmaktadır.

Peygamber Efendimiz, bâzı hadîslerinde terbiye vazifesini, cihâd gibi dinde en fazîletli kabûl edilen bir amele dahî üstün tutmuştur. Cihâda çıkmak üzere kendisine mürâcaat eden bir kısım ashâbının, geride kalan çoluk çocuklarına ve ihtiyar anne-babalarına bakacak kimseleri olmadığını anlayınca:

“–Onların yanına dön, zîrâ cihâdın iyisi onların yanındadır.” buyurarak geri çevirdikleri olmuştur.1

Birgün Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e güçlü kuvvetli, sağlığı yerinde babayiğit bir genç uğrar. Onun bu hâli çevresindeki ashâb-ı kirâmın dikkatini çeker. İçlerinden bazıları kendini tutamayarak:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, keşke şu adam Allâh yolunda (cihâd eden bir kimse) olsaydı!” derler.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in cevâbı ise şu olur:

“–Eğer bu adam yaşlı anne babası için çalışıyorsa Allâh yolundadır, nefsinin iffet ve izzetini korumak için çalışıyorsa Allâh yolundadır, ehlinin nafakasını kazanmak (onları en güzel şekilde yetiştirmek) için çalışmaya çıkmışsa Allâh yolundadır. Ancak tefâhur (övünmek) için çıkmışsa tâğut (şeytan) yolundadır.” (Heysemî, VIII, 144; Ali el-Müttakî, IV, 12/9252)

Çocukların terbiyesine terğîb ve teşvik sadedinde Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bazı hadîs-i şerîfleri şöyledir:

“Bir baba evlâdına güzel edepten daha fazîletli bir şey hediye edemez.” (Tirmizî, Birr, 33/1952)

“Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri, ona güzel ve rûhâniyetli bir isim koyması ve iyi bir terbiye vermesidir. (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, VI, 401-402)

***

Anne-baba, yavrularına ibâdette, muâmelâtta, ahlâkta güzel bir örnek olmalı ve küçük yaştan itibaren terbiyelerine ihtimam göstermelidir. Aşağıdaki kıssa bu hâli ne güzel ifâde eder:

Abdullâh bin Abbâs -radıyallâhu anh-, henüz bir çocukken önünde gece namazı kılan Peygamber Efendimiz’i gördüğünde hemen onu taklit etmeye başlamıştır. Kendisi bu güzel hâtırasını şöyle nakleder:

“Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hanımlarından teyzem Meymûne’nin evinde gecelemiştim. O gece Peygamberimiz de onun yanındaydı. Allâh Rasûlü yatsı namazını kıldırdı. Sonra evine gelerek dört rekât daha kıldı. Bir müddet uyuduktan sonra kalktı ve beni kastederek «Yavrucak uyumuş» buyurdu. Sonra kalktı. Ben de (kalktım, namaz kılmak için) solunda durdum. Âlemlerin Efendisi beni sağ tarafına aldı. Beş rekât namaz kıldı. Sonra iki rekât daha kıldı…” (Buhârî, İlim, 41)

Yine İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh-, çocuk yaşta iken Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte cenâze ve bayram namazlarına katılmış, O’nun ibâdet heyecânından feyz almıştır. (Buhârî, Cenâiz, 60; Îdeyn, 16)

Peygamber Efendimiz çocuklarla birlikte yemek yemiş, onları seyretmiş, onların akıl ve rûh dünyâlarını harekete geçirecek canlı bir üslûpla yanlışlarını düzeltmiştir. Bu hususla ilgili bir müşâhedesini Ömer bin Ebî Seleme -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in eğitim ve gözetimi altında yetişen bir çocuktum. Yemek yerken elim kabın her tarafında dolaşırdı. Birgün Allâh Rasûlü bana:

«–Yavrucuğum! Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye!» buyurdu. Artık ondan sonra hep öyle yaptım.” (Buhârî, Et’ime, 2; Müslim, Eşribe, 108)

Başka bir rivâyette Âlemlerin Efendisi -aleyhissalâtü vesselâm-: “Sofraya yaklaş, yavrucuğum!..” buyurarak yumuşak ve muhabbet dolu bir üslûpla bu yavruya yemek usûl ve âdâbını göstermiştir. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 519)

Hâsılı evlâdlarının terbiyeli ve kusursuz olmasını isteyen anne-babalar evvelâ kendileri kusursuz olmaya gayret ederek güzel bir numûne olmalıdırlar. Nitekim Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

 33 
 : 07 Şubat 2012, 03:00:11 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR

 34 
 : 04 Şubat 2012, 23:44:38 
Başlatan emel - Son mesaj Gönderen: emel
EL MUMİT: Ya Mumit ismini zikreden, nefsinin şerrinden emin olur. Allah okuyanı Hak yoluna sokar. Düşmanlarının kötülüklerinden kurtulur. Nefsini yola getirir. Merih saatinde 409 defa okuyan hasımlarının şerrinden korunur.

EL HAYY: Ya Hayy ismini zikreden kişinin ömrü uzun ve afiyette olur. Kalbi tevhid nuru ile nurlanır. Hastaysa şifaya kavuşur. Ya Hayyu Ya Kayyum isimlerini birlikte 184 defa zikredenin her muradı gerçekleşir. Ya Allah Ya Hayy Ya Kayyum isimlerini birlikte zikreden Allah yolundan ayrılmaz.

EL KAYYUM: Ya Kayyum ismini zikreden kişinin tüm işleri zahmetsizce hal olur. Teşebbüs ettiği her iş başarılı ve hayırlı olur. Uykusu hafifleşir, unutkanlıktan kurtulur. Ezber gücü artar.

EL VACİD: Ya Vacid ismini 5 vakit namazların ardından 14 defa zikreden sahip olduğu ve elde ettiği şeyleri kaybetmez. Elindekiler zayi olmaz. Aradıklarını bulma gücüne sahip olur. Hileci ve büyücülerin kötülüklerinden korunur.

EL MACİD: Ya Macid ismini zikredenin kalbi nurlanır. 5 Vakit namazların ardından 465 defa okuyanın malı, mülkü artar, muteber bir insan olur. Herkes tarafından sevilip sayılır. Her gün Zühre saatinde 48 defa okuyan her türlü bela ve musibetten uzak olur. Yaptığı dualar kabul görür.

EL KADİR: Ya Kadir ismini zikreden arzu ettiği her şeyde muvaffak olur. Hasta olan şifaya kavuşur. Her abdest aldıktan sonra 100 defa okuyan düşmanına karşı zafer kazanır.

EL MUKTEDİR: Ya Muktedir ismini zikreden kişi teşebbüs ettiği her işte başarılı olur. Hiç bir şeyden bıkmaz, usanmaz. Yaptığı işi ve sanatı kolaylıkla yapar. Ruhu kuvvetlenir. Cin, insan ve şeytan şerrinden uzak olur.

EL VAHİD: Ya Vahid ismini günde 1000 defa okuyanın kalbi; yorgunluktan ve bütün kötü düşüncelerden uzaklaşır. Mahlukatın şerrinden emin olur. Kalbi ve ruhu kuvvetlenir. Günde 4000 defa okuyanın kalbindeki tüm istek ve arzuları gerçekleşir.

ES SAMED: Ya Samed ismini zikreden kişi; yeme, içme, giyim, kuşam gibi zaruri ihtiyaçların temininde kimseye muhtaç olmaz, zorluk çekmez. Azlığından veya çokluğundan dolayı elem ve keder duymaz. İrfan sahibi olur. Ya Samed ismini 520 defa okuyan açlık hissi duymaz. 100 Defa okuyan salaha erer. Yazılarak suyu içilirse içenin iradesi kuvvetlenir.

EL MECİD: Ya Mecid ismini sürekli zikredene şeytan yaklaşıp vesvese veremez. İnsanlar arasında izzeti ve sevgisi artar. Fakirlikten kurtulur, rızkı çoğalır. Arabi ayın ortasında oruç tutup, iftar zamanı Ya Mecid ismini zikreden; maddi ve manevi hastalıklardan şifaya kavuşur.

EL BAİS: Ya Bais ismini zikreden kişiden gaflet ve şiddet kalkar. Okuyanda Allah korkusu meydana gelir. İbadet ve taatını isteyerek, severek yapar. Dert ve sıkıntılarından kurtulup, huzura erer. Düşman ve zalimlerin şerrinden kurtulmak için günde 573 defa Ya Bais, zikredilir. İftiradan kurtulmak için 7073 defa okunur.

EL VASİ: Ya Vasi ismini zikreden; hırs ve sıkıntılardan kurtulur. Ahlakı güzelleşir. Rızkı bollaşır ve ömrü uzar. Zor işlerinde daima kolaylık bulur. Kin ve hased çeken kişi okumaya devam ederse durumu düzelir. İhlasla okumayı sürdürenler; bazı sırlara ererler ve manevi perdeler o kişiye kalkar.

EL VEDUD: Ya Vedud ismini zikreden kişiyi bütün insanlar sever, sayar, hürmet görür. Okumaya devam eden kişi başkalarına tesir eder ve karşısındakini hükmü altına alır. Kalbi nurlanır, huzura kavuşur. Günde 270 defa Ya Vedud ismini zikreden borçlarından ve fakirlikten kurtulur.

EL CELİL: Ya Celil ismini zikreden insanlar arasında sevgi, saygı ve hürmet görür; heybetli ve güçlü görünür. Kimse kötü gözle bakamaz, düşmanları onu görünce korkuya kapılır. Bu ismi zikreden kişide manevi bir güç meydana gelir. Zalimleri dize getirir. Kimse kötülük yapamaz. Tehlikeli yerlerde emin olur. Okuyanın ahlakı düzelir.

EL KERİM: Ya Kerim ismini zikreden kolay yoldan rızık kazanır. Hayır kapıları açılır, fakirlik çekmez. Dünya ve ahirette izzetli ve şerefli olur. Her kazancı bereketlenir.

ER RAKİB: Ya Rakib ismini okuyanlar yitiğini bulur, başına gelecek bela ve musibetlerden korunur. Allah'ın himayesine girer. Sabah namazının ardından 612 defa Ya Rakib ismini zikreden Allah'ın himayesine girer. 40 gün oruç tutup her gün 4440 defa Ya Rakib ismini okuyan bazı sırlara vakıf olur. kalp gözü açılır, kuşların konuşmalarını anlar.

EL CELİL
: Ya Celil ismini zikreden dünya ve ahiret saadetini kazanır. Hakkında dedikodu ve hased edenler etkisiz hale gelir. Aleyhinde kimse konuşamaz. Duaları kabul görür.

EL MUKİT: Ya Mukit ismini zikredenin rızkı artar, malı eksilmez. Açlık hissetmez. Fenalıklardan korunur, rızkı kolaylaşır, bereketi artar.

EL HASİB: Ya Hasib ismini her gün zikredenin duaları kabul olur. Başkaları tarafından sevilip, sayılır. Düşman şerrinden korunur. Kötülüklerden muhafaza olur. Rızkı çoğalır.

EL KEBİR: Ya Kebir ismini zikredenin ilmi ve bilgisi artar. İnsanlardan hürmet görür. Onu görenler, ondan çekinir. Yüce mertebelere erer. Borçlu kişiler günde 1000 defa okurlarsa borçlarını ödemeye muvaffak olurlar. İşinden haksız yere uzaklaştırılanlar, görevlerine ve işine geri döner.

EL HAFIZ: Ya Hafız ismini zikreden; korku, telaş, kötülük ve fenalıklardan emin olur ve korunur. Okuyana düşman saldıramaz. Cin, şeytan ve insan şerrinden korunur. Bu isim; korunması için, neye okunursa, o şey muhafaza olur, korunur.

EL HAFID: Ya Hafıd ismini zikreden kişi; zalim ve kötülerin şerrinden korunur. Düşmanlarına güçlü görünür ve düşmanlarına karşı üstün olur. Bir zalime beddua ederse, bedduası gerçekleşir.

EL AZİM: Ya Azim ismini zikreden korktuğu ve çekindiği şeylerden korunur. Hastaysa şifa bulur. İnsanlar arasında itibarlı olur, şerefi yücelir. İstek ve arzularına kavuşur. İşlerinde başarıya ulaşır. Yüksek mertebelere ulaşır.

EL GAFUR: Ya Gafur ismini zikredeni Allah af ve mağfirette bulunur. Fakirlikten kurtulur. Korktuklarından emin olur, korunur. Şiddet ve öfkeli kişilere karşı Ya Gafur ismi okunursa öfkeleri yatışır. Her farz namazının ardından Ya Gafur ismini okumaya devam edene; ruhaniler gelerek isteklerini yerine getirir.

EŞ ŞEKUR: Ya Şekur ismini zikreden kişinin refahı artar, sıhhat ve huzur içinde olur. Her işinde kolaylık bulur. Kazandığını kaybetmez. Nimetleri eksilmez. Zalim ve düşman şerrinden korunur.

EL ALİYY: Ya Aliyy ismini zikreden kişi hor görülmez, onu gören herkes sever, sayar. Sözü dinlenir. Ahlakı düzelir, hikmetli konuşur. Kısmeti açılır, kötü huylarını bırakır.

EL HABİR: Ya Habir ismini zikredende ruhaniyet kesbeder, eşyanın sırrına vakıf olur. Kötü ahlak ve zalim şerrinden kurtulur. Rüyasında istediği şey hakkında bilgi alır. 40 gün 7000 defa okuyan bu ismin hadimi ile görüşür.

EL HALİM: Ya Halim ismini zikreden arifler zümresinden olur. Merhametli ve sözü geçen bir kişi haline gelir. Dünyayı bırakıp, taata yönelir. Sinirli ve asabi olan kişiler okursa durumları düzelir.

EL LATİF: Ya Latif ismi; insana her hususta fayda veren, havassı en çok olan isimlerden biridir. Ya Latif ismini zikreden huzura kavuşur, her şeyde başarılı olur. Maddi durumu düzelir. Hasta olan iyileşir. Sıkıntı ve bunalımdan kurtulur. Arzu ve isteklerine kavuşur. Günde 16641 defa okunması tavsiye edilmiştir.

EL HAKEM: Ya Hakem ismini zikredenin içi, alemin sırlarıyla dolar. Sözü geçerli ve tesirli olur. Allah katında mertebesi yükselir. Eşyaların sırrına vakıf olur. Anlama ve kavrama gücü artar.

EL ADL: Ya Adl ismini zikredenin maddi ve manevi hali düzelir. Hakim ve hükümet görevlileri her gün sabahları 104 defa Ya Adl ismini zikrederlerse, adalet üzere hareket ederler, adaletten ayrılmazlar. Gece yarısından sonra 104 defa Ya Adl ismi zikredildikten sonra bir zalime beddua edilirse; o zalim perişan olur.

ES SEMİ: Ya Semi ismini zikredenin duaları kabul olur. 7 gün oruç tutup, halvete girerek Ya Semi ismini zikreden ulvi ruhların sesini işitir.

EL BASIR: Ya Basır ismini zikredenin dünya ve ahiret korkuları kalmaz. Basiret gözü açılır. Tüm kötülüklerden korunur. İstek ve arzuları gerçekleşir. Ya Basır ismini her sabah 302 defa zikreden gizli husus ve hadiseleri öğrenir. Ya Allahü Ya

Basır isimlerini zikredenin içi temizlenir. Allah'ın rahmetini kazanır. Gözleri nurlanır

Not. ALINTI

 35 
 : 04 Şubat 2012, 23:12:24 
Başlatan emel - Son mesaj Gönderen: emel
ALLAH: Allah zikrine devam eden kişinin derecesi hem Allah katında hem de insanlar katında artar. İnsanlar arasında; sevilen, sayılan, sözü geçen kıymetli bir kişi olur. Duaları kabul görür. Nefis şeytanının şerrinden kurtulur. Güneş doğarken gümüş veya altın levha üzerine Allah ismini yazan ve üzerinde taşıyan şeytan şerrinden korunur. Soğuk havada bu levha üzerinde iken Allah diye zikrederse soğuğu hissetmez. Balgam hastalığı olan kişi taşırsa balgam hastalığından kurtulur. Kişi 7 gün oruç tutup, gece yarısı da 2 rekat Allah rızası için namaz kılıp, ardından 66 defa Allah zikrini yaparsa; Allah bir melek görevlendirir. O melek, o kişiyi tüm kötülüklerden koruduğu gibi, hal ve hareketlerinde, işlerinde o kişiyi yönlendirir, yönetir ve yardımcı olur. Allah ismini kağıda gül suyu, safran ve misk karışımıyla yazıp, üzerinde taşıyanı Allah her türlü kötülükten korur. Amir veya makam sahibi kişilerin yanında riayet görür. Düşmanlarına karşı galip gelir. Cuma günü oruçlu olarak, sabaha doğru gümüş yüzüğe Allah ismini yazıp, sağ elinin parmağına takan kişinin her isteği insanlar tarafından karşılanır. İşi görülür. Sol elinin parmağına takıp bir mahkemeye giden kişi haksızlığa uğramaz. Allah Cenabı Hakk'ın Celal ve Cemal gibi bütün isimlerini kapsamaktadır. Allah diye zikreden Cenabı Hakk'ı bütün isimleri ile anmış olur. Bütün isimler Allah isminde gizlidir. Diğer isimler Allah İsmi Azamına birer sıfattır. Allah ismi hiç bir isme sıfat olmaz. Cenabı Hakk'ın Zatına mahsus bütün isimlerin özellikleri Allah isminde vardır. Allah ismi; ruhi hastalıklardan, kalp katılığından, küfürden, maddi ve manevi bataklıktan, nefsin istek ve arzularından kurtulmak, düşmanlarını yenmek, merhamet sahibi olmak, Allah'ın istediği şekilde hayat sürmek, son nefeste imanlı ölmek, kalbin nurlanması, imanlı olması ve şifa bulmak, güç, kuvvet ve rızık kazanmak, gizli sırlara vakıf olmak, hem dünya, hem de ahiret saadetine ermek için zikredilir. Allah ismi 2 şekilde zikr olunur. 1) Ya Allah 2) Allah, Allah... diyerek Ya: Yardım isteme, aman ve ah gibi medet talep etmeyi ifade eder.
Zikretmek 2 şekilde olur:

1) Kişiye Cenâb-ı Hakk'ın ilham yoluyla telkin etmesi şekliyle yapılan zikir.

2) Kişinin alim bir zat'a el verip (nispet edip), onun dediği ve tavsiye ettiği şekilde zikretmek.

Zikre başlamadan önce abdest alınır. Niyet edilir. Boyun bir tarafa kırılarak; dünya kelamından uzak, dünyayı unutarak, ismin hem dil, hem de kalp ile birlikte ifadesine başlanır. Manevi alemlerin sultanı olmak için YA HU YA ALLAH ismi azamı zikredilir. Bu zikir Allah dostlarının, veli kullarının zikridir. HU ismi şerifi dışında Allah isminin önüne hiç bir isim geçemez. Allah ismini insanlardan uzak, tenha bir yerde abdestli olarak zikredene; Meleklere mahsus alemlerin kapıları açılır. Maneviyatı güçlenir. Yüksek makamlara ulaşır, nurlanır. Her gün Ya Allah Ya Hu diye 1000 defa zikirde bulunanı Allah, kemaliyle mızıklandırır. Şifa için Allah ismi 70 defa bir kağıda yazılıp, yazı su içinde silindikten sonra, hastaya içirilirse; hasta şifa bulur.

ER RAHMAN: Farz namazlarının ardından 100 defa Ya Rahman ismini zikreden; Allah'ın rızasını kazandığı gibi, Allah'ın nimetleri de ona sunulur. 40 gün riyazet halinde 1000 defa Ya Rahman ismini zikredenin kalp gözü açılır. 5 Vakit namazların ardından 2500 defa Ya Rahman ismini zikreden, her olaydan haberdar olur. Olay olmadan haberi olur. Er Rahman ismini; misk, safran, gül suyu karışımı mürekkep ile kağıda yazıp üzerinde taşıyan; insanlar arasında sevgi, saygı görür. Günde 290 defa zikredenin her arzusu gerçekleşir.

ER RAHİM: Ya Rahim ismini zikretmeye devam eden kişi; belalardan, kazalardan ve afetlerden korunur. Uykusunda ağlayan veya korkan çocuğun üzerine 269 defa Er Rahim isminin yazıldığı kağıt konulursa; çocuk bu durumdan kurtulur. 5 vakit namazlarının sonunda Ya Rahim ismini 269 defa okuyanın ahlakı düzelir. Rızkı ve bereketi artar. Hastaysa şifa bulur. Tüm nimetler okuyanın ayağına gelir. Errahmanirrahim veya Ya Rahman Ya Rahim isimlerini zikredenler; sıkıntıdan, darlıktan ve korkularından kurtulurlar. Günde 100 defa okuyanın kalbi yumuşar, Allah'ın rahmetini kazanır. Kötülüklerden muhafaza olur.

EL MELİK: Sabah namazının ardından 121 defa Ya Melik ismini zikreden fakirlikten kurtulur. Bu ismi her gün okumaya devam edenler bazı sırlara vakıf olurlar. İlim ve marifet sahibi olurlar.

EL KUDDÜS: Ya Kuddüs ismini zikreden kişi şehvetten kurtulur, ahlakı düzelir. Günde 100 defa okuyan kalbin manevi hastalıklarından kurtulup, insanlar arasında sevilen, saygı duyulan kişi olur. Vesveseden kurtulur. Şeytanın hilelerinden uzak olur.

ES SELAM: Hasta üzerine 121 veya 161 defa Ya Selam ismi okunursa hasta iyileşme gösterir. Es Selam ismini kağıda yazıp üzerinde taşıyan ve sürekli zikr eden; fenalık ve kötülüklerden emin olur. Ya Selam isminin zikrine devam eden kişi; cin, şeytan ve insanların hile ve vesveselerinden uzak olur. 66 defa bir kaba yazıp, 40 gün aç karnına bu sudan içen vesvese hastalığından kurtulur. Günde 360 defa okuyanın her duası kabul olur.

EL MÜ'MİN: Her gün sabah namazının ardından 167 defa Ya Mü'min ismini zikreden sıkıntıya düşmez. Dili, yalan ve küfürden uzaklaşır. Riyadan, zinadan, kibirden, hasedden, kötü ahlaktan uzak olur. Her gün 1132 defa Ya Mü'min ismini zikreden hastalıklardan ve sıkıntılardan kurtulur. 43 gün, 5 vakit namazların ardından, 136 defa Ya Mü'min ismini zikreden arzusuna kavuşur. Her gün okumayı adet haline getiren muhtaçlık hissetmez, kimseye muhtaç olmaz, düşman şerrinden muhafaza olur, dili kötü söz söylemez.

EL MÜHEYMİN: Ya Müheymin zikrine devam eden unutkanlıktan kurtulur. Bu zikre bir Ulema ile devam eden gizli sırlara vakıf olur. Yatsı namazının ardından 145 defa okuyup konuşmadan, sağ tarafına yatıp uyuyana rüyasında olacak hadiselerden haber verilir. Günde 100 defa tenha bir yerde okuyanın kalbi nurlanır. Günde 145 defa okuyan bela, musibet ve düşman şerrinden korunur. İlim ve imanı artar. Yazıp üzerinde taşıyanın rızkı ve malı artar. Allah'ın himayesinde olur.

EL AZİZ: Ya Aziz ismini zikreden kişi, kendini insanlara sevdirir. İşi ve istekleri geri çevrilmez. Hem insanlara, hem de ruhanilere karşı sözü geçen, itibar sahibi bir kişi olur. Ya Aziz ismi 7 gün düşmanının helakı niyetiyle okunursa, kişinin düşmanı helak olur. 40 gün sabah namazından sonra 40 defa okuyan fakirlikten kurtulur. Kimseye muhtaç olmaz. Her gün evden çıkarken, 94 defa Ya Aziz ismini zikreden dünya ve ahirette bahtiyar olur.

EL CEBBAR: Ya Cebbar ismini zikreden kişiye bütün insanlar itaat edeler, o kişiye kötülük yapmaya cesaret edemezler. Ya Cebbar ismi bir düşmanın helakı için 206 defa okunur. Ya Cebbar ve Zülcelali Vel İkram isimlerini beraber yazıp üzerinde taşıyan bütün insanlara güzel görünür. Her gören saygı ve sevgide bulunur.

EL GAFFAR: Ya Gaffar zikrine devam eden günahlarından, hata ve isyanlarından mağfiret bulur. Affolunur. Hasımlarının gözünde görünmez olur. Kavga ve savaş durumunda düşmanları tarafından görülemez. Gaffar ismini zikreden Allah'tan merhamet istemiş olur. Günde 1200 defa okuyan maddi ve manevi halini düzeltir. Gizli şeylerin esrarına vakıf olur. Sinirlenip her şeye parlayan kişiler bu ismi okursa öfkeleri yatışır. Kurşun levha üzerine yazıp üzerinde taşıyan zalimlerin şerrinden korunur.

EL KAHHAR: Kahhar ismi; düşmanı kahretmek ve düşmanı helak etmek gibi bir tesire sahiptir. Ya Kahhar ismini her gün okuyanların kalbinde dünya sevgisi kalmaz. Nefsine yenik düşmez. Düşmanlarını hezimete uğratır. Düşmanına karşı beddua da bulunsa düşmanı helak olur. Şehvet ve hırstan kurtulur.

EL VEHHAB: Ya Vehhab ismini sürekli zikreden kişinin rızkı artar, maddi sıkıntılarından kurtulup, refaha erer. Mahlukata karşı güçlü ve heybetli görünür. Dua edilirken 7 defa zikr olunursa duanın kabulüne vesile olur. Zeka ve anlama güçlüğü olanlara yazılarak içilirse faydası olur.

ER REZZAK: Her sabah namazından sonra 308 defa Ya Rezzak ismini zikredenin rızkı artar, maddi sıkıntıları sona erer. Aç karnına günde 20 defa okuyanın zekası ve zihni açılır. İşini gördüreceği kişinin yüzüne 26 defa okunursa işi görülür. Kötülüklerden ve fitnelerden korunmak için sabah namazı vakti girmeden evin dört tarafına onar defa Ya Rezzak ismi okunarak üflenir. Ya Fettah Ya Rezzak isimlerini her gün beraber okuyana; kapalı kapılar açılır, maddi sıkıntıya uğramaz, rızkı artar.

EL BARİ': Ya Bari' ismini 7 gün 100 defa okuyan selamete erer ve afetlerden korunur. Günde 210 defa şems saatinde okuyan; düşmanlarını yener, feraha erer ve zihni, aklı gelişir. En az bir sene okumaya devam eden şifa verir. Şifacı olur. Ağır işler kolaylaşır. Ya Bari' ismini 45360 defa abdestli ve kıbleye yönelerek okuyan; ardından isteği doğrultusunda dua ederse isteği gerçekleşir, duası kabul görür. Başı ağrıyan kişi El Bari' ismini gümüşe yazıp başında taşırsa baş ağrısından kurtulur.

EL MUSAVVİR: Ya Musavvir ismini zikreden başladığı işte başarılı olur, geri kalmaz ve yaptığı iş bozulmaz. Sanatkarsa sanatında başarılı ve üstün olur. Ya Musavvir ismini 365 defa her gün okuyan ruhanilerle irtibata geçer. Ya Musavvir ismini zikreden sıkıntılarından kurtulur, çocuğu ahlaklı olur. Günde 336 adet okuyan kişi düşmanını dost yapar. Bir istek veya arzu için okunursa okuyanın arzusu gerçekleşir.

EL MÜTEKEBBİR: Ya Mütekebbir ismini her gün okuyan konuştuğu zaman karşısındakileri tesiri altında bırakır. Okuyanın hayır ve bereketi çoğalır. Her gün sabah namazının ardından 664 defa Ya Mütekebbir ismini zikreden itibarlı olur. Karşısındakiler ona itaat eder, sözü geçen bir kişi olur. Her gün müşteri saatinde 262 defa okuyanın bereketi artar. Kötü davranışları olan ve sürekli haram işleyen kişinin üzerine 262 defa okunursa o kişi davranışlarını düzeltir.

EL HALIK: Ya Halık ismini zikredenin kalbi nurlanır. Her işte başarılı olur. Bela ve kötülüklerden korunur. İyileşmesi zor akıl hastalığı olanlar bu ismi yazıp taşımaları halinde faydasını görürler. Çözülmesi zor olan bir işi olan kişi; kıbleye yönelip 5115 defa Ya Halık ismini zikredip, işinin çözülmesi için dua ederse işi hal olur.

EL FETTAH
: Ya Fettah isminin zikrine devam edene Allah hayır ve bereket ihsan eder. Darlık ve sıkıntı çekmez. Okuyanın kalbi nurlanır, işleri kolaylaşır. Makam ve mertebesi yükselir, kimseye muhtaç olmaz. Sabah namazlarının ardından sağ elini kalbine koyarak 71 defa okuyanın kalbi temizlenir. Yatarken okuyana rüyasında bilmediği şeyler gösterilir. Zor bir durumdan kurtuluşa ermek için niyet ederek Utarit saatinde 489 defa okunur. Düşmanının dost olması niyetiyle de Utarit saatinde 489 defa okunmaya devam edilirse düşmanı dost olur.

EL ALİM: Ya Alim zikrine devam eden gizli sırlara vakıf olur. Her şey ona beyan olur. Okuyanın ilmi artar, hikmetli konuşur ve yüce makamlara erişir. El Alim ismini yazıp suda silip içenin anlayışı ve zekası artar.

EL KABID: Ya Kabid ismini okumaya devam eden kişi heybetlilik ve celallik kazanır. Kimse düşmanlık etmeye, hakkında dedikodu yapmaya cesaret edemez. Okuyan kötü huylarından kurtulur. Düşman şerrinden korunmak için 903 defa okunur. 2 ay günde 10000 defa okuyana bazı sır perdeleri açılır.

EL BASIT: Ya Basıt ismini zikreden kişi korktuğu şeylerden emin ve güven içinde olur. Kalbindeki korku ve endişeler gider. Kalbi geniş olur. Keyfi ve neşesi artar. Sıkıntılarından kurtulur. Rızkı ve itibarı artar. Kalp gözü açılır. Her gün sabah namazından sonra 72 defa Ya Basıt ismini zikredenin rızkı bollaşır.
EL VEKİL: Ya Vekil ismini zikreden musibetlerden korunur. Rüzgar ve gök gürültüsü korkularından emin olur. Rızık kapıları açılır. Her gün sabah vakti 66 defa Ya Vekil ismini zikredenin rızkı artar. Düşman üzerine Zühre saatinde 66 defa Ya Vekil ismini 66 defa okuyarak beddua edilirse düşman hezimete uğrar.

EL KAVİYY: Ya Kaviyy ismini zikredenin himmeti artar. Kuvvetlenir. Okuyan yolculuk sırasındaki kaza, bela ve hastalıklardan korunur. Günde 126 defa Ya Kaviyy ismini zikredenin kalp ve ruh kuvveti artar. Ağır bir yük kaldırırken Ya Kaviyy ismi zikredilirse zorluk çekilmez.

EŞ ŞEHİD: Asi olan insanlar için okunursa asilikleri geçer. Ana-babaya karşı gelen kişinin veya kocasına karşı isyan eden kadının başından tutularak Ya Şehid ismi okunursa isyanları ve asilikleri geçer. Veya alın bölgesinden bir kıl koparılıp, kılın üzerine 1000 defa Ya Şehid ismi okunup, Allah'tan itaatli olması istenirse; o kişi itaatkar olur. Ya Şehid ismini zikreden kişi; nefis ahlakının kötülüklerinden kendini korumaya alır. Her gün sabah namazlarının ardından 122 defa Ya Şehid ismini zikreden şahadet nimetine kavuşur. İftiraya uğrayan Ya Allah Ya Şehid isimlerini gece yarısında 329 defa okumaya devam ederse iftiradan kurtulur. Zulme uğrayan kişi 1 ay süreyle 319 defa Ya Şehid ismini zikredip, o kişiye beddua ederse zulümden kurtulur; zulmedende cezasını bulur.

EL HAKK: Ya Hakk ismini zikreden kişi gizli sırlara vakıf olur. Halk arasında sözü geçen, dinlenen bir kişi olur. Kulluk görevlerini yerine getirmede zorlanmaz. Ahlakı ve durumu düzelir. Batıldan uzak olur.

EL METİN: Ya Metin ismini her gün 500 defa Zühre saatinde okuyanlar; fakirlikten, hırstan, zulümden, kötü ahlaktan kurtulur. Zayıflığa düşmezler. Maddi ve manevi kuvvete ererler. Bir ay süreyle günde 1000 defa okuyanlar bazı sırlara vakıf olurlar. Kötü işlerle uğraşan kişinin, o huylarından vazgeçmesi için; Ya Kaviyy Ya Metin isimleri onar defa birlikte okunarak, Allah'tan o kişinin hidayete ermesi için dua edilir.

EL VELİYY: Ya Veliyy ismini zikreden kıyamet gününde hesabı kolayca görülür. Okuyanın derecesi Allah katında artar. İçi ve dışı temizlenir. Kötülüklerden uzak olur. Gece ve gündüz 10000 defa okuyan Allah'ın veli kullarından olur.

EL HAMİD: Ya Hamid ismini zikredenlerin ahlakı, amelleri ve sözleri güzel olur, övgüye layık olur. Mahlukatın sevgisini kazanır. Maddi ve manevi olarak güçlenir. Bütün zor işleri kolaylaşır. 5 Vakit namazların ardından 100 defa okuyan salih kullardan olur. Dünya o kulun hizmetçisi olur.

EL MUHSİ: Ya Muhsi ismini zikredene bütün kalpler itaat eder. Okuyan kötü ahlaktan kurtulur. Unutkanlık kalmaz. Vücudundaki hastalıklardan şifa bulur. Allah zihin açıklığı verir, idrak ve anlayışı artar.

EL MÜBDİ: Ya Mübdi ismini zikreden hikmet sahibi olur, hikmetli konuşur. Gizli olan işlerden haberdar olur. Her gün 56 defa Ya Mübdi ismini zikreden başladığı her işi başarıyla bitirir. İşe başlarken okunursa işte muvaffak olunur. Bir işe başlamada karar veremeyen 1000 defa bu ismi zikrederse karar verme gücü kazanır.

EL MUİD: Ya Muid ismini zikredenlerin elinden gitmiş olan her şey yerine gelir. Bir işi bozulan 7 gün sabah namazının ardından 124 defa Ya Muid ismini zikrederse bozulan işi yoluna girer. Bir şeyi unutan kişi bu ismi okursa unuttuğunu hatırlar.

EL MUHYİ: Ya Muhyi ismini her gün 68 defa zikreden kişinin kalbine iman ve irfan nuru dolar. Kötüye giden işleri düzelir. Ya Muhyi ismini halvet ve riyazet ile zikreden manevi sırlara erer. Hastalıklara şifa verici olur. Nefsine hakim olamayan kişi geceleri okumaya devam ederse; nefsi kendisine riayet eder. Bir ay süre ile 5 vakit namazların ardından okuyan kişi tüm hastalıklardan şifa bulur.

 36 
 : 04 Şubat 2012, 13:34:48 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
1 - Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,

2 - Ve insanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde,

3 - Rabbini öğerek tesbih et, O'ndan bağışlanmanı dile, çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

 37 
 : 04 Şubat 2012, 13:33:10 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
1 - (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sû»redir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.

2 - Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

3 - Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

4 - Namuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.

5 - Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

6 - Eşlerine zina esnasında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.

7 - Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

8 - Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,

9 - Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.

10 - Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?

11 - Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.

12 - Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

13 - (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.

14 - Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi.

15 - Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.

16 - Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır..." demeli değil miydiniz?

17 - Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor.

18 -Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.

19 - İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.

20 - Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)?

21 - Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.

22 - İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

23 - Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.

24 - O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

25 - O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın gerçek olduğunu anlayacaklar.

26 - Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.

27 - Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.

28 - Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.

29 - İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan bir eve girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.

30 - (Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

31 - Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar) ellerinin altında bulunan (köleleri) erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.

32 - Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

33 - Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

34 - Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

35 - Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.

36 - (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler.

37 - Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

38 - Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

39 - Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder, nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.

40 - Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

41 - Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

42 - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak O'nadır.

43 - Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!

44 - Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikatı gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.

45 - Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.

46 - Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.

47 - Bir de "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir.

48 - Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler.

49 - Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.

50 - Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!

51 - Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.

52 - Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.

53 - Ötekiler (münafıklar) sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

54 - De ki: Allah'a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.

55 - Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağnı vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkarlardır.

56 - Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.

57 - İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası!

58 - Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

59 - Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

60 - Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.

61 - A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.

62 - Müminler ancak, Allah'a ve Resülüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

63 -(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.

64 - Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir..

 38 
 : 04 Şubat 2012, 13:31:25 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
Mekke'de inmiştir. 55 ayet, 342 kelime, 1413 harftir. Bismillahirrahmanirrrahim

1-Yaklaştı kıyamet, ay yarıldı!

2-Hala bir mucize görseler, yüz çevirip: "Süregelen bir sihir!" derler.

3-Yalan dediler, arzularına uydular. Halbuki, her iş (Allah takdirinde) yerini almıştır.

4-Andolsun ki, onlara kötülüklerden vazgeçirici haberleri de içeren kıssalar geldi!

5-Bir hikmet-i baliğa (hedefe ulaşmanın en yüksek derecesine ermiş bir hikmet) fakat uyarılar fayda vermiyor.

6-Sen de onlardan yüz çevir ki, o gön çağırıcı görülmedik korkunç bir şeye çağırır.

7-Gözleri düşkün düşkün sanki yayılan çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.

8-Çağırana koşarak, kafirler: "Bu çok çetin bir gündür!" derler.

9-Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı; o kulumuza yalancı dediler, delidir, dediler; çok incittiler.

10-O da sonunda Rabbine dua etti: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" dedi.

11-Bunun üzerine göğün kapılarını şakır şakır dökülen bir su ile açtık.

12-Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular önceden takdir edilmiş bir iş için birleşti.

13-Ve onu elvahlı ve kenetli (tahta ve çivilerden yapılı) bir gemi üzerinde taşıdık,

14-gözetimimiz altında yürüyüp yol alıyordu, inkar ve nankörlüğe uğramış kimseye mükafat olmak üzere.

15-Andolsun ki, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık. Fakat düşünen mi var ki, 16-azabım ve uyarılarım nasılmış!

17-Andolsun ki, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

18-Ad kavmi de yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?

19-Çünkü üzerlerine uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar salıverdik.

20-İnsanları, kökünden devrilen hurma kütükleri gibi yoluyordu.

21-Bak nasılmış azabım ve uyarılarım?

22-Andolsun ki, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık, fakat düşünen mi var?

23-Semud da o uyanları yalanladılar,

24-Şöyle dediler: "İçimizden bir insana mı uyacağız? Şüphesiz biz o vakit şaşkınlık içinde kalır, ateşlere yanarız!

25-"O zikir (vahiy) aramızdan ona mı bırakılıyor? Belki o bir şımarık yalancıdır!"

26-İleride o şımarık yalancı kimdir bilecekler.

27-"İşte Biz onları imtihan etmek için o dişi deveyi salıyoruz; onun için onları gözet ve sabırlı ol!"

28-Onlara haber ver ki su aralarında nöbetleşe taksim edilmiştir. Herkes suyu sırasına göre alacaktır.

29-Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar, o da silaha sarıldı ve ayaklarını çırptı (biçti).

30-Fakat bak nasıl oldu azabım ve uyarılarım?

31-Çünkü Biz üzerlerine tek bir sayha gönderiverdik; ağılcı çırpısı gibi kırılıp dökülüverdiler.

32-Andolsun ki, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık, fakat düşünen mi var?

33-Lut'un kavmi o uyarılara yalan dediler.

34-Biz de üzerlerine taşlar yağdıran (kasırga) gönderdik. Yalnız Lut ailesini bir seher vakti kurtardık,

35-Tarafımızdan bir nimet olarak! İşte şükredeni böyle karşılarız.

36-Andolsun ki (Lut) tutuşumuzun şiddetini kendilerine ihtar da etmişti. Fakat o ihtarları kavga ve şüphe ile karşıladılar.

37-Ve onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik (kör ettik) ve: "Tadın bakalım azabımı ve uyanlarımı." dedik.

38-Andolsun ki, kendilerini kararlı bir azap bir sabah bastırıverdi.

39-"Tadın bakalım azabımı ve uyarılarımı!"

40-Andolsun ki, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık, fakat düşünen mi var?

41-Andolsun ki, Firavun' un ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.

42-Ayetlerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü birine yaraşır bir tutuşla alıverdik.

43-Sizin kafirleriniz onlardan hayırlı mı? Yoksa (önceki) kitaplarda sizin için bir beraat (kararı) mı var?

44-Yoksa: "Biz yardımlaşan bir topluluğuz." mu diyorlar?

45-Her halde o topluluk bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler.

46-Daha doğrusu onların asıl buluşma zamanları kıyamettir. Kıyamet ise daha acı ve daha bela ve beterdir.

47-Muhakkak ki, suçlular şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler.

48-O gün yüz üstü ateşe sürüklenecekler! "Tadın neymiş cehennemin dokunuşu!" diye.

49-Haberiniz olsun ki, Biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.

50-Emrimiz (işimiz, buyrultumuz) yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir!

51-Andolsun ki, emsalinizi hep helak ettik, fakat hari düşünen?

52-Bununla beraber işledikleri herşey defterlerdedir.

53-Küçük, büyük hepsi satıra geçmiştir!

54-Şüphesiz takva sahipteri cennetterde nur içindedirler.

55-Kudretine nihayet olmayan padişahlar padişahının yüce huzurunda doğrulara has mecliste!

 39 
 : 04 Şubat 2012, 13:11:17 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
Fatiha Suresi

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ () الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ () مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ () إيَّاكَ نَعْبُدُ وإيَّاكَ نَسْتَعِينُ () اِهْدِنَا الصِّراطَ الْمُسْتَقِيمَ () صِرَاطَ الَّذِينَ أنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّيِنَ.()
Meali

Rahmân ve Rahîm olan Allahın ismi ile.

Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm ve din günü (kıyâmet günü)nün sâhibi olan Allaha mahsûsdur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz. Bizi doğru yola, kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet. Gazâba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.

 40 
 : 04 Şubat 2012, 13:08:59 
Başlatan CeSuR - Son mesaj Gönderen: CeSuR
Kaza ve kader Allah’ın (c.c.) hakkıdır. Çünkü O kullarına dilediği gibi hükmetme hakkına sahiptir. İsterse herkese zulüm yapabilir. Kullarının buna hiçbir suretle itirazları olamaz. Nitekim insan et ihtiyacı için hayvanları kesmekte ve yemektedir. Aklı başında olan hiç kimse hayvanların yaşam haklarının olduğunu, bunun için canlı bir varlık olarak kesilmemeleri gerektiğini savunamaz. Çünkü insanın kısmi irade sahibi bir varlık olarak canlı varlıkların hayatı üzerinde hakkı bulunmaktadır. Bunun gibi Allah (c.c.) da mutlak irade sahibi yaratıcı olarak kulları üzerinde mutlak bir tasarruf ve hükmetme hakkına sahiptir. O’nun yaptığı şeyler üzerinde hiç kimsenin itirazda bulunmaya hakkı yoktur. Ama Allah (c.c.) böyle zorba biri gibi değil de kaza ve kadere en güzel ve insanın hoşuna giden, hayranlık duyduğu sıfat ve güzel isimlerle egemendir. Zira Allah (c.c.) ezeli ilmi (el-Alîm), pek çok hikmeti (el-Hakîm), mutlak adaleti (el-Adl), sınırsız merhameti (er-Rahmân) ile kaza ve kadere hükmeder. Her insanın kaderi Levh-i Mahfuz’da bir hüküm olarak yazılmıştır. Zamanı geldiğinde bunların meydana gelmesine kaza denir. İnsanın Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderi üzerinde rıza göstermesi Allah’ı (c.c.) el-Alîm, el-Adl, er-Rahmân el-Hakîm güzel isimleri ile tazim etmesi (yüceltmesi) anlamına gelir.

Allah (c.c.) kaza ve kaderinde eksiksiz, mutlak adalet sahibidir. Dünyada görünüşte pek çok adaletsizlikler göze çarpar. Örneğin bir insanın İslam diyarında doğması ile küfür diyarında dünyaya gelmesi İslam dinine girmede ve onunla şereflenmede bir adaletsiz durum olarak göze çarpar. Yine bir insanın doğuştan kör yada başka bir organının engelli olması da böyle değerlendirilebilir. İnsanın kadın yada erkek cinsiyetine sahip olarak doğması, zengin yada yoksul bir ailede dünyaya gelmesi, zeki yada geri zekalı olması, güzel yada çirkin yaratılması elinde olmadan, kaza ve kaderle gerçekleşen şeylerdir. Tüm bunlar ve benzerleri görünüşte Allah’ı (c.c.) adaletsizlikle suçlayabileceğimiz konulardır.

Allah (c.c.) kaza ve kadere pek çok hikmeti, ezeli ilmi, mutlak adaleti ve sınırsız merhametiyle hükmeder. Ama bunları dünya sınavı gereği gözlerden saklar. İnsanları bu görünüşte adalete aykırı yaratılış durumları ile sınava tabi tutar.

Allah (c.c.) bazı insanları sözünü ettiğimiz olumsuzluklarla yarattığı için görünüşte zulmetmiştir. Oysa hakikatte “Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, ayet 40).” O zulüm olarak görülen hoşa gitmeyen şeyler, ahirette birer rahmete dönüşecektir. Belki kişinin ebedi azaptan kurtulmasına birer vesile olacaktır. Onun için Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderinde görünüşte kendisini gösteren adaletsizlikler O’nun ezeli ilminde sınırsız bir merhamet nedenine dayanıyor olabilir. Örneğin İslam diyarında doğmayan kişi Allah’ın ezeli ilminde İslam diyarında doğsa idi Allah’ın (c.c.) dinine açıkça cephe alanlardan olabileceği için Allah (c.c.) onu sınırsız merhametiyle esirgeyip fetret ehlinden (Allah’ın [c.c.] dininin tebliği ile karşılaşmadıkları için ahirette hesaba çekilmeyecek olan batıl din mensuplarından) kılmış olabilir. Yada ona İslam diyarında doğup da İslam dinine açıkça karşı gelenlere göre ahirette daha merhametle muamele edebilir. Ama böyle olmasında muhakkak Allah’ın (c.c.) pek çok hikmeti, mutlak adaleti ile sınırsız merhameti rol oynamıştır. Bir insanın doğuştan sahip olduğu kimlik özellikleri de Allah’ın (c.c.) ezeli ilminde mutlak adaleti, pek çok hikmeti ve sınırsız merhameti gereği öyle olması kula iyi ve yararlı olduğu için seçilmiş yada verilmiştir. Bir insanın doğuştan bir organından ötürü engelli olması da böyledir. Dünyaya geri zekâlı olarak gelen bir çocuk kendisini, anne-babasını, kendisine bakıp koruyanları, yardım edenleri böyle yaratıldığı, sorumluluk sahibi olmadığı ve başkalarına yük olduğu için cehennemden kurtarabilir. Bütün bunları kimsenin bilmesine olanak yoktur. Allah’ın (c.c.) ezeli ilmini, mutlak adaletini, pek çok hikmetini ve sınırsız merhametini ancak ahirette tam olarak kavrayabileceğiz.

Kaza ve kadere rıza gösterme tasavvufta nefis mertebeleri ile de çok yakından ilgili bir konudur. Şöyle ki: Bilindiği üzere yedi nefis mertebesi bulunmaktadır. Bunlar: 1.Nefs-i Emmâre 2. Nefs-i Levvâme 3. Nefs-i Mülhime 4. Nefs-i Mutmainne 5. Nefs-i Raziyye 6. Nefs-i Marziyye 7. Nefs-i Kâmile.

Bu nefis mertebeleri insanın Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderi karşısında aldığı tavırla ve rolle çok yakından ilişkilidir.

İnsanın manevi yönü asıl olarak nefis, ruh ve iradeden meydana gelir. Nefis, vücut yönü ile toprağa bağlı olduğu için aşağılık şeylere meyleder. Şehvetlerle dünyaya bağlıdır. Ruh, Allah’tan (c.c.) geldiği için aşk, faziletler gibi asil bir duygunun kaynağıdır. İlahi güzelliklere ve erdemlere meyleder. İrade ise seçme yetisidir. İnsan bu dünyada yaptığı seçimlerle, ruhuna yada nefsine uymasıyla ebedi ahiret yurdunda ödül yada ceza için sınava tabi tutulmuştur.

Nefsi terbiye etmek kolay değildir. Nefsin içerisinde bulunduğu makam ve aştığı mertebeler kaza ve kader karşısında belli olur. Aşağıda her nefis mertebesini kaza ve kader karşısında aldığı tavır ve rolle değerlendireceğiz:

Nefs-i Emmâre (kötülüğü emreden nefis) sahibi, her zaman kendisini haklı bulur. Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderini yargılar. Başına kötü bir iş geldiğinde haklı ve haksız olduğuna bakmayarak kendisini savunmaya, başkalarına düşmanlık göstermeye bakar. Sabır göstermez. Çıkarları doğrultusunda hareket eder. İşine geldiğinde haksızlığa bile kendince bir gerekçe bulur, onu savunur. Çıkarları zedelediğinde her türlü günahı işleyebilir. Her şeyin bir tesadüf sonucu olduğunu düşünür.

Nefs-i Levvâme (kendini kınayan nefis) sahibi kişi, tövbe-i nasuh (bir daha günah işlememeye kesin niyet) etmiştir. Başına gelen kötü olaylarda her zaman Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını anımsar. Başına gelen bela ve musibetlerdeki ilahi ikazı sezer. Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine rıza göstermenin gerekliğini bilir. Ama çok çabuk zafiyet gösterir. Unutkanlıkla, öfkeyle, şehvetle eski nefs-i emmâre alışkanlıklarını kısmen de olsa bazen nefsine yenik düşerek sürdürebilir. Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderini eleştirebilir. Ama kendisini toparlayıp yine tövbe etmesi de an meselesidir.

Nefs-i Mülhime (ilham sahibi nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderi üzerine sırlara yavaş yavaş vakıf olmaya başlar. Allah (c.c.) rüyalarında gayba ait olan şeyleri ona gösterir. Çoğu zaman rüyaları doğru çıkar. Bu sayede kaza ve kadere imanı daha da yakinleşir. Her şeyin Allah’ın (c.c.) ilminde olduğunu, O’nun izni ve yaratması ile meydana geldiğini gözleriyle görüyormuş gibi bilir.

Başına gelen kötü olaylardaki asıl nedeni anlamaya başlar. Allah’ın (c.c.) mutlak adaletini kavrar. Allah’ın (c.c.) kimseye zulmetmediğini görür. Adeta bir doğa kanunu gibi kötü amellerin insanın başına bela ve musibet olarak geri döndüğünü anlar. Ama insanın yaptığına nispetle Allah’ın (c.c.) daha merhametli olduğunu da kavrar. İnsanlara sabrı ve şükrü tavsiye ederken nefsine karşı da böyle davranır.

Allah (c.c.) sadece rüyalarında gabya ait şeylerle ilgili ilhamlarla iltifat etmez. Günlük yaşamda varlıkların, olay ve olguların arkasındaki gerçek nedenleri de kavrar. Bazı sırlar ona açılmaya başlar.
Bu nefis sahibi şeytanın vesveselerini işitebilecek bir merhaleye ulaşabildiği gibi makamın son perdelerinde velilerin de ruhlarıyla konuşabilir.

Nefs-i Mutmainne (tatmin olmuş nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine hiç itiraz etmez. Artık nefsi varlık, olay ve olgulardaki sırlardan haberdar olduğu için bir gönül tokluğu içerisindedir. Başına gelen kötü şeylerde Allah’ın (c.c.) ezeli ilmini, pek çok hikmetini, mutlak adaletini ve sınırsız merhametini yaşayarak öğrenmiş olur. Hiçbir şeyin tesadüf eseri olmadığını bilir. Her şeyde bir hikmet arar.

Kaza ve kaderine itiraz etmeyen birisine Allah (c.c.), el-Hakîm güzel ismiyle tecellide bulunarak olayların arkasında işleyen gizli yasaları gösterir. Varlıkların, olay ve olguların arka planındaki sırları ona öğretir.

Olayların arkasında işleyen gizli yasalara; varlıkların, olay ve olguların arka planındaki sırlara hikmet denir. Nefs-i mutmainne sahibi, hikmete ermiş bir kişi olarak başkalarına yardımcı olabilecek bir makamdadır. Kaza ve kaderle ilgili sırları yaşayarak öğrendiği için insanlara sabrı ve şükrü tavsiye etmede etkili konuşur. Bu, aynı zamanda velilik makamının başlangıcıdır.

Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de hikmet için şöyle demektedir: “(Allah [c.c.]) Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet vermişse kuşkusuz ona büyük iyilik etmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ders alır (Bakara suresi, ayet 269).”

Nefs-i Raziyye (razı olmuş nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine şükreder. Bu şükür sadece başa gelen iyi olaylarda değil kötü olaylarda da söz konusu olur. Çünkü bunlarda Allah’ın (c.c.) ezeli ilmini, pek çok hikmetini, mutlak adaletini, sınırsız merhametini yaşayarak görürken Allah’ın (c.c.) sınırsız merhametinin daha galip olduğunu anlamıştır. Bu nedenle Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine içinde şükürle doğan bir duyguyla razı olmuştur.

Nefs-i Marziyye (Allah [c.c.] tarafından razı olunmuş nefis) sahibi kişi, kaza ve kadere rıza gösterir. Bu rıza sonucu Allah da ondan razı olur.

Nefs-i Marziyye sahibi kişi rızada öyle bir derecededir ki, başının kesileceğini bilse bile kaza ve kadere gönlünde bir şevk ve aşk duyar. Her şeyin Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile olduğunu bildiğinden ondan gelen bela ve musibeti bir iltifat olarak değerlendirir. Buna içten bir şükürle karşılık verir.

Nefs-i Kâmile (olgun nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki halifesidir. Allah (c.c.) onları kaza ve kaderi üzerine pek çok sırlara vakıf ettiği gibi insanlar üzerinde keşif ve kerametleri ile de üstün kılar. Konuştukları zaman hikmetle ders verirler. Her şeyi Allah’ın (c.c.) izniyle ve rızası için yaparlar. Allah (c.c.) katında duaları geri çevrilmez.

İnsanları Allah’a (c.c.) ulaştırırlar. Görüldüğünde Allah’ı (c.c.) anımsatırlar. Peygamberin yaşayan varisleridirler. Dinin koruyucusu ve sığınağıdırlar.

Kaza ve kadere rıza derken zulme uğrayan kişinin hakkını aramaması ve adalet için mücadele etmemesi anlaşılmamalıdır. Allah’ın (c.c.) birer güzel ismi de el-Hakk ve el-Adl’dir: “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhinde bile olsa Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun (Nisa suresi, ayet 135).”

Hak ve adalet yolunda Allah rızası için mücadele eden kimselere ise şehitliğin bir mükafat olarak verildiğini de unutmayalım.

Allah bizlere kaza ve kaderine rızayı nasip etsin. Hususiyle rızasını nasip eylesin. Ayrıca Allah bizleri hakkı ve adaleti ayakta tutan şahitler olarak yazsın. Amin.

Sayfa: 1 2 3 [4] 5


Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz

MySQL Kullanıyor PHP Kullanıyor Powered by SMF 1.1.20 | SMF © 2006-2011, Simple Machines XHTML 1.0 Uyumlu! CSS Uyumlu!
Bu Sayfa 0.074 Saniyede 16 Sorgu ile Oluşturuldu

Türkiyenin hatta Dünyanın En çok Dinlenen iSLami Radyo Sitesinden bir birinden güzel ilahileri ezgileri islami sohbetleri dinleyebilirsiniz.

Copyright © Radyo Nebi - 2010

iSLami Radyo Dinle